TABİAT RUHU

Ben tabiatın geniş kucağında doğdum. Ağaçlar bebek vücudumu koruma altına aldı, mavi gökyüzü üstümü örttü. Ben tabiatın çocuğuyum. Ona daima saygı duyarım. Onun engebeleri, elbiseleri; alnının çevresindeki çelengi, mevsimleri; heybetli meşeleri ve daima yeşil saçları, toprağı sarıp sarmalayan lüle lüle saçları, hepsi benim bitmez tükenmez sevgimi beklerler.

Kahgegagahbowh, Ojibway Tribe

Böğürtlen Bitkisi


Böğürtlen Bitkisi

Böğürtlen, gülgiller (Rosaceae) familyasının Rubus cinsini oluşturan familyasından insan sağlığında önemli rolleri olan organik asitler, mineraller ve vitaminler bakımından çok zengin bir bitki türlerini ortak adı.

Böğürtlenlerde çiçeklenme genellikle Mayıs ayında başlayıp Ağustos ayına kadar devam etmektedir. Bu nedenle bitki üzerinde değişik olgunlaşma devrelerinde olan meyve salkımları birbirini izler.

Ülkemizde yol kenarlarında, ormanlarda bir çok bölgede bulunan bir bitki türüdür.

Faydaları :

Meyveleri tam olgunlaştıktan sonra daha şifalı olan böğürtlenin faydaları şunlar:

Düzenli yenen böğürtlen yaşlılıktan kaynaklanan hafıza kayıplarını önlüyor.

Böğürtlenin sıkılarak elde edilen suyu ishallerde çok faydalıdır. Ancak böğürtlen suyu saklanamaz taze içmek gerekir. Saklanırsa sirkeleşir.

Ağız yaralarında, gerek taze ve gerekse kurutulmuş 20 gram böğürtlen yaprağı 1 litre suda haşlanırsa, bu çay ağız yaraları için çok faydalıdır.

Kurutulmuş yapraklarından yapılan şurubunun kanı temizleyici etkisi de var. Bu şurup öksürüğü olanlara da iyi geliyor.

Ayak yorgunluklarında, böğürtlenin sürgünleri ve kökleri 100 grama 1 litre su ölçüsüyle kaynatılırsa, ılıyınca ayak banyosu olarak kullanılabilir. Ayak yorgunluklarına çok iyi gelir.

Güzellik için, böğürtlen çiçekleri ise 50 grama bir 1 litre su ölçüsü ile kaynatıldığı zaman, elde edilecek bu şifalı su eller için çok iyi bir güzellik losyonudur.

Her gün yenen bir avuç böğürtlen kanserden korur. Yapılan araştırmalar böğürtlenin, bünyesinde barındırdığı antioksidanların bağışıklık sistemini güçlendirerek kanser türlerine karşı koruyucu etkisi olduğunu ortaya çıkarmıştır.

Kanı incelterek kan şekerini dengeleyen böğürtlen, diyabet rahatsızlıkları olan hastalar için önemli bir şifa kaynağı

Yaprakları kaynatılarak suyu ile gargara yapılırsa, diş eti ve bademciklerdeki iltihaplara iyi gelir

Kökleri kaynatılarak suyu içilirse böbrek kumunun ve taşlarının düşmesine yardımcı olur.

Böğürtlenden şurup ve reçel de yapılır. Şurubu göğüs ve solunum yolları rahatsızlıklarında oldukça yararlıdır.

Böğürtlen yaralara sürülürse iyileşmelerini kolaylaştırır.

İyi bir antioksidandır. Vücuttaki zararlı maddelerin temizlenmesine yardımcı olur.

Tansiyonu düşürür ve bedeni güçlendirir.

Olgun böğürtlen idrar söktürücüdür ve kabızlığa iyi gelir.

Tok tutan bir meyve olan böğürtlen zayıflamak isteyenler için de bire bir…



Böğürtlen Reçeli

Böğürtlen reçeli için gerekenler :


* 1 kg böğürtlen
* 750 gr toz şeker
* 2-3 damla limon suyu.

Böğürtlen reçelinin yapılışı :

Böğürtlenler bol suyla yıkanıp suyu süzülünceye kadar süzgeçte bekletilir. Süzme işleminden sonra bir tencereye konulur, üzerine şeker ilave edilir. Bir gece bu şekilde bekletilir. Ertesi gün kısık ateşte karıştırmadan pişirilir. Üzeri köpüklendikçe tahta kaşıkla temizlenir. Ateşten indirildikten sonra iki üç damla limon suyu eklenir. Ilıyıncaya kadar bekletip, ılık halde kavanozlara konulur. Soğuduktan sonra kavanozların kapakları kapatılır ve serin bir yerde bekletilir.

Kaktüsgiller (Cactaceae)


Merhaba sevgili doğa severler,

Günün konusu : Kaktüsler

Günlük yaşayışımın yoğunluğuyla beraber sakin bir ev ortamımda ilgiye yatkın ne kedi, köpek, kuş ne de bol su isteyen çiçeksi bitkilerle iç içe olabiliyordum. Böyle olunca doğanın binbir çeşitliliğinde kendime en uygun bitki türünü araştırıp bulmuş; onlarca kaktüsü evimin her köşesinde süslemiştim. Uzun gezi yolculuklarımda ev ortamından uzaklaşınca bu etkenlere bağlı olarak kaktüsler en iyi arkadaşlarım oluverdi.

Bir süredir şehir dışındaydım ve eve uğradığımda kaktüslerimin su istemeden büyümüş olmaları mutlu ediciydi. Bugünün konusunu da bitkileri ev yaşamına uyarlayarak sizlere kaktüsleri tanıtmaktan mutlu olacağım.

Sevgiler

Bulut Açar


Kaktüsgiller (Cactaceae)


Kaktüsgiller (Cactaceae) gövdeleri etli ve yaprakları diken şeklini almış bir çiçekli bitkiler familyası.

Kaktüs, cins adı olmamasına rağmen, kaktüsgiller familyasını oluşturan gövdeleri etli, yassılaşmış ve sulu olan, yaprakları diken şeklini almış bütün çiçekli bitkilere verilen ortak addır.


Genellikle çöllerde ve tropiklerde yaygınlardır. Sukkulent gövdeleri aynı zamanda özümleme görevini de yapar.

Çölde yetişen Saguaro, en büyük kaktüslerden biridir. Yetişkinleri genellikle 12 metre boya ulaşır, nadiren de 15 metreyı aşanları bulunur.

Kaktüsler çok yağış ve su istemeyen bitkilerdir. Genellikle çöllerde ve sıcak iklimlerde yetişirler. Kökleri çok uzun ve kalındır. Bu özellikleri ve yapraklarının diken şeklinde olması, onları diğer bitkilerden ayırır. Kaktüslerin eni ve boyu iyi beslendiği takdirde oldukça uzun ve kalındır. Bazı kaktüslerin dikenleri zehirli olabileceği gibi, her şekilde deriye battığında ince dikenleri yüzünden çok can acıtırlar ve çıkarılmaları zordur.

Kökeni :


Kaktüslerin kökeni Güney Amerika, Meksika bölgeleridir.

Efsanesi (Peyote Kaktüsü)

Büyükbaba Peyote Kızılderililere Nasıl Ulaştı (Brule SİOUX)

Görülerin yardımıyla manevi güce ulaşmaya çalışmak, Kızılderili kabilelerinde sıkça rastlanan bir durumdur. Peyote bitkisi, Sioux'lar ve Cheyenne'ler tarafından terleme kulübesi, yalnızlık nöbeti ve kurban verme törenleriyle bağlantılı görülerde sıklıkla kullanılır. Bitkinin insani bir ruh taşıdığı varsayılır ve geçtiğimiz yüzyılda bir Comanche şefi tarafından kurulmuş olan Yerli Amerikan Kilisesi'nce kutsal olduğu kabul edilir.

Büyükbaba Peyote'nin Kızılderililere ulaşmasının hikayesidir bu.

Çok eski zamanlarda, beyaz adamdan önce, Sioux'ların yaşadığı yerlerden de daha güneyde, çöllerde yaşayan bir kabile vardı. Öldürücü bir hastalık bu kabilenin insanlarını kırıp geçiriyordu. Yaşlı bir kadın, rüyasında, bulduğu bir bitkiyle, bir kökle bu hastalığı tedavi ettiğini gördü.

Bu güçsüz ve yaşlı kadın küçük torununu yanına alarak rüyasında gördüğü kutsal bitkiyi bulmak üzere yola koyuldu. Kamptan o kadar uzaklaştılar ki, sonunda kayboldular. Bir tepeye ulaştıklarında, yaşlı kadın geceyi geçirmeleri için bir sığınak yaptı. Ne yiyecekleri ne de içecekleri vardı; gece bastırdıkça birbirlerine sokuldular.

Ansızın doğudan batıya uçan büyük bir kartalın kanat çırpma sesiyle irkildiler. Yaşlı kadın ellerini açarak kartala, kendisine bilgelik ve güç vermesi için dua etti. Sabaha karşı, başlarından birkaç metre yüksekte, havada yürüyen bir adam hayali gördüler. Ve yaşlı kadın bu adamın ona "Su ve yiyecek arıyorsun, ama nereden bulacağını bilmiyorsun. Sana bir ilaç vereceğim. O sana yardım edecek" diyen sesini duydu.

Adam eliyle kadının dört adım ötesideki bir yeri işaret ediyordu. Kadın o yöne bakınca bir peyote bitkisi -onaltı dallı bir Büyükbaba Peyote bitkisi- gördü. Bunun ne olduğunu bilmemesine rağmen, bıçağıyla yeşil kısmını kesince peyote özünü, hayat suyunu buldu. Yaşlı kadın ve torunu bu suyu içince yeniden canlandılar.

Güneş battı ve ikinci gece başladı. Yaşlı kadın bu sefer de büyük ruha "Kendimi insanlar için feda ediyorum. Acı bana. Yardım et bana." diye dua etti. Tekrar aynı görüntü canlandı ve adam bu sefer "Şimdi kaybolmuş durumdasın, ancak insanlarını bulacak ve onları kurtaracaksın. İki kez güneş doğacak ve sen onlara kavuşacaksın" dedi.

Büyükanne kutsal ilaçtan biraz daha yedi, torununa da yedirdi. Ve yedikleri bitkiden onlara büyük bir güç geçti. Bu güç onlara bilgi, anlama yetisi ve kutsal bir görü kazandırdı. Yaşlı kadın ve torunu bütün geceyi bu gücün etkisiyle uyumadan geçirdiler. Buna rağmen güneş doğduğunda yaşlı kadın kendini hiç de yorgun hissetmiyordu. Torununa, "Bu yeni bitkiyle birikte dua et. Onun ağzı yok ama bana pek çok şey anlatıyor" dedi.

Adamın hayali üçüncü gece tekrar yaşlı kadına göründü ve ona ilacı nasıl kullanması gerektiğini öğretti. Sabah uyandığında "Bir tek bitki insanlarımı kurtarmaya yeterli olamaz. Daha fazlasına ihtiyacım var. Acaba nereden bulabilirim?" diye düşündü kadın.

Hemen ardından sesler duymaya başladı. Hepsi de, "Buraya gel, bu taraftayım, beni al" diye fısıldıyordu. Bunlar, onu dikenli çalıların ardındaki gizli yerlerine çalışan peyote bitkilerinin sesleriydi. Yaşlı kadın ve torunu bitkileri toplayıp ellerindeki torbaya doldurmaya başladılar.

Gece inmeden adamın hayalini bu sefer de batmakta olan güneşin üstünde gördüler. Onlara kampın yolunu işaret ediyordu. Dört gün ve dört gece boyunca ne içecek ne de yiyecek yemeklerinin olmamasına rağmen, kutsal ilaç onların hem yüreklerini hem de zihinlerini korumuştu.

Evlerine geri döndüklerinde aileleri onları gördüklerine çok sevindi. Ama insanların hepsi hala hastaydı ve çoğu da ölmüştü. Yaşlı kadın "Size kutsal bir ilaç getirdim. Bu ilaç hayatınızı kurtaracak" dedi.

Erkeklere pejuta'yı, bu kutsal bitkiyi nasıl kullanacaklarını gösterdi. Hayal ona ayinin nasıl olması gerektiğini bildirmiş, ilaç ise zihinsel gücü ve onda yatan bilgiyi vermişti. Kadının yol göstermesiyle bir çadır kuruldu ve ateş yakıldı. O zamanlar ne bir şef ne de bir yol gösterici vardı ve insanlar ayini nasıl gerçekleştireceklerini ta en başından adım adım kendi kendilerine bulmak zorundaydılar.

Kadını erkeği, genci yaşlısı herkes dörder parça yuttu bu yeni ilaçtan. Anne sütüyle beslenen bir erkek bebek peyote gücünü anne sütünden aldı. Parmağını emerken kolunu ansızın bir çıngırak gibi sallamaya başladı. Çadırın önünde oturan bir adam, yine bu güç sayesinde, bebeğin koluna bakarken bir türkü tutturdu.

Büyücü elindeki ham deriden yapılmış çıngırağı sallamaya başladı. Çıngırağın içindeki taşların çıkardığı tıkırtılar Büyükbaba Peyote'nin sesiydi ve herkes bu tıkırtıların ne dediğini anladı. Başka bir adam türkü ve tıkırtılara uyarak davul çalmaya başladı. Davulcu iyi çalıyordu ama doğru sesi bir türlü çıkaramıyordu, çünkü bu ilk ayinde davulun içine su koymamışlardı.

Bir kadın, hayalin ona bir kavak ağacı bulmasını söylediğini duydu. Güneş doğar doğmaz, Büyükbaba Peyote'nin yol gösterdiği kadın önde olmak üzere, tüm kabile batıya doğru yollara düştüler. Kurumuş bir ağacın gövdesindeki delikten sıçrayan bir tavşan gördüler ve bunun aradıkları kutsal ağaç olduğunu hemen anladılar. Ağacı kestiler. Tavşanın çıktığı delikten altta kalan kısmını bir davul gibi oydular. Sonra, kadının emriyle içini suyla, hayat suyuyla doldurdular.

Kampa dönerlerken, erkeklerden biri, gücün kendisine beş tane yuvarlak taş ve biraz da geyik derisi bulmasını söylediğini duydu. Taşları davul gibi oyulmuş ağaç gövdesinin kenarlarına dizdi ve deriyi bu taşlara sıkıca bağladı. Artık davulu çaldığında çıkan sesin bir ruhu vardı.

Gece bastırdığında bir çadır kurup içinde ateş yaktılar ve çevresine toplanıp ilaçtan biraz daha içtiler. Peyote gücünün etkisiyle yaşlı kadın ateşin içinde kavak ağacının yürek biçimli yapraklarına benzer bir yürek şekli gördü. Büyükbaba Peyote'nin de bir parçası olduğu Yüce Ruhun, kalbini bu kıtanın Kızılderili insanına vermek istediğini anladı. Kora dönüşmeye başlayan ateşin yüreğe benzediğini söylediğinde, orada bulunanlar bunu davul sesinin ritminde hissettiler. Az sonra gücün etkisindeki adamlardan biri davulun dibinde bir yıldız görür gibi oldu. Parlayan korla önce yıldıza sonra aya dönüştü, çünkü yıldızın gücü ve ayın ruhu çadırın içine gelmişti.

Kapının karşısında oturan adama bir görü göründü ve ona su istemesini söyledi. Yaşlı kadın deri bir çanakta su getirdi ve herkes bu sudan içerek güçlendi. Ateşten sorumlu olan adam, suyun ruhunu hissederek, korlardan bir su kuşu biçimi oluşturdu ve o andan itibaren su kuşu kutsal ilacın sembolü oldu.

Aynı adam ateşin yanında toprağa bir yarım ay çizdi ve tepesine de parmağıyla bir çizgi çekti. Böylelikle bir yol -hayat yolu- oluşturulmuş oldu. Wakayanibi sahibi olan, yani insanları seven ve yüreğinde yer verenlerin tam burda oturmaları gerektiğini söyledi. Ve o günden sonra toplantıyı yönetene "yol adamı" dendi.

Böylece insanlar ilk peyote ayinini yapmış oldular. Suyu içip peyoteye şükranlarını sundular. Kutsal su kuşu şeklindeki ateşe bakarak dört yöne dualarını yollarken, içlerinden biri de ateşe sedir ağacının yeşil yapraklarından serpti. Çıkan tatlı kokulu duman, tüm yeşilliklerin ve büyüyen şeylerin ruhu olan Büyükbaba Peyote'nin nefesiydi.

Artık insanlar gereksinim duydukları herşeye -kutsal ota, davula, ateşe, suya ve sedire - sahiptirler. Bundan sonra kendilerini tanımaya başladılar. Hastalar iyileşip, bu ilacı getirdiği için yaşlı kadına ve torununa teşekkür ettiler.

Kutsal bitki, Comanche ulusundan kıtadaki tüm kabilelere yayıldı.