TABİAT RUHU

Ben tabiatın geniş kucağında doğdum. Ağaçlar bebek vücudumu koruma altına aldı, mavi gökyüzü üstümü örttü. Ben tabiatın çocuğuyum. Ona daima saygı duyarım. Onun engebeleri, elbiseleri; alnının çevresindeki çelengi, mevsimleri; heybetli meşeleri ve daima yeşil saçları, toprağı sarıp sarmalayan lüle lüle saçları, hepsi benim bitmez tükenmez sevgimi beklerler.

Kahgegagahbowh, Ojibway Tribe

Böğürtlen Bitkisi


Böğürtlen Bitkisi

Böğürtlen, gülgiller (Rosaceae) familyasının Rubus cinsini oluşturan familyasından insan sağlığında önemli rolleri olan organik asitler, mineraller ve vitaminler bakımından çok zengin bir bitki türlerini ortak adı.

Böğürtlenlerde çiçeklenme genellikle Mayıs ayında başlayıp Ağustos ayına kadar devam etmektedir. Bu nedenle bitki üzerinde değişik olgunlaşma devrelerinde olan meyve salkımları birbirini izler.

Ülkemizde yol kenarlarında, ormanlarda bir çok bölgede bulunan bir bitki türüdür.

Faydaları :

Meyveleri tam olgunlaştıktan sonra daha şifalı olan böğürtlenin faydaları şunlar:

Düzenli yenen böğürtlen yaşlılıktan kaynaklanan hafıza kayıplarını önlüyor.

Böğürtlenin sıkılarak elde edilen suyu ishallerde çok faydalıdır. Ancak böğürtlen suyu saklanamaz taze içmek gerekir. Saklanırsa sirkeleşir.

Ağız yaralarında, gerek taze ve gerekse kurutulmuş 20 gram böğürtlen yaprağı 1 litre suda haşlanırsa, bu çay ağız yaraları için çok faydalıdır.

Kurutulmuş yapraklarından yapılan şurubunun kanı temizleyici etkisi de var. Bu şurup öksürüğü olanlara da iyi geliyor.

Ayak yorgunluklarında, böğürtlenin sürgünleri ve kökleri 100 grama 1 litre su ölçüsüyle kaynatılırsa, ılıyınca ayak banyosu olarak kullanılabilir. Ayak yorgunluklarına çok iyi gelir.

Güzellik için, böğürtlen çiçekleri ise 50 grama bir 1 litre su ölçüsü ile kaynatıldığı zaman, elde edilecek bu şifalı su eller için çok iyi bir güzellik losyonudur.

Her gün yenen bir avuç böğürtlen kanserden korur. Yapılan araştırmalar böğürtlenin, bünyesinde barındırdığı antioksidanların bağışıklık sistemini güçlendirerek kanser türlerine karşı koruyucu etkisi olduğunu ortaya çıkarmıştır.

Kanı incelterek kan şekerini dengeleyen böğürtlen, diyabet rahatsızlıkları olan hastalar için önemli bir şifa kaynağı

Yaprakları kaynatılarak suyu ile gargara yapılırsa, diş eti ve bademciklerdeki iltihaplara iyi gelir

Kökleri kaynatılarak suyu içilirse böbrek kumunun ve taşlarının düşmesine yardımcı olur.

Böğürtlenden şurup ve reçel de yapılır. Şurubu göğüs ve solunum yolları rahatsızlıklarında oldukça yararlıdır.

Böğürtlen yaralara sürülürse iyileşmelerini kolaylaştırır.

İyi bir antioksidandır. Vücuttaki zararlı maddelerin temizlenmesine yardımcı olur.

Tansiyonu düşürür ve bedeni güçlendirir.

Olgun böğürtlen idrar söktürücüdür ve kabızlığa iyi gelir.

Tok tutan bir meyve olan böğürtlen zayıflamak isteyenler için de bire bir…



Böğürtlen Reçeli

Böğürtlen reçeli için gerekenler :


* 1 kg böğürtlen
* 750 gr toz şeker
* 2-3 damla limon suyu.

Böğürtlen reçelinin yapılışı :

Böğürtlenler bol suyla yıkanıp suyu süzülünceye kadar süzgeçte bekletilir. Süzme işleminden sonra bir tencereye konulur, üzerine şeker ilave edilir. Bir gece bu şekilde bekletilir. Ertesi gün kısık ateşte karıştırmadan pişirilir. Üzeri köpüklendikçe tahta kaşıkla temizlenir. Ateşten indirildikten sonra iki üç damla limon suyu eklenir. Ilıyıncaya kadar bekletip, ılık halde kavanozlara konulur. Soğuduktan sonra kavanozların kapakları kapatılır ve serin bir yerde bekletilir.

Kaktüsgiller (Cactaceae)


Merhaba sevgili doğa severler,

Günün konusu : Kaktüsler

Günlük yaşayışımın yoğunluğuyla beraber sakin bir ev ortamımda ilgiye yatkın ne kedi, köpek, kuş ne de bol su isteyen çiçeksi bitkilerle iç içe olabiliyordum. Böyle olunca doğanın binbir çeşitliliğinde kendime en uygun bitki türünü araştırıp bulmuş; onlarca kaktüsü evimin her köşesinde süslemiştim. Uzun gezi yolculuklarımda ev ortamından uzaklaşınca bu etkenlere bağlı olarak kaktüsler en iyi arkadaşlarım oluverdi.

Bir süredir şehir dışındaydım ve eve uğradığımda kaktüslerimin su istemeden büyümüş olmaları mutlu ediciydi. Bugünün konusunu da bitkileri ev yaşamına uyarlayarak sizlere kaktüsleri tanıtmaktan mutlu olacağım.

Sevgiler

Bulut Açar


Kaktüsgiller (Cactaceae)


Kaktüsgiller (Cactaceae) gövdeleri etli ve yaprakları diken şeklini almış bir çiçekli bitkiler familyası.

Kaktüs, cins adı olmamasına rağmen, kaktüsgiller familyasını oluşturan gövdeleri etli, yassılaşmış ve sulu olan, yaprakları diken şeklini almış bütün çiçekli bitkilere verilen ortak addır.


Genellikle çöllerde ve tropiklerde yaygınlardır. Sukkulent gövdeleri aynı zamanda özümleme görevini de yapar.

Çölde yetişen Saguaro, en büyük kaktüslerden biridir. Yetişkinleri genellikle 12 metre boya ulaşır, nadiren de 15 metreyı aşanları bulunur.

Kaktüsler çok yağış ve su istemeyen bitkilerdir. Genellikle çöllerde ve sıcak iklimlerde yetişirler. Kökleri çok uzun ve kalındır. Bu özellikleri ve yapraklarının diken şeklinde olması, onları diğer bitkilerden ayırır. Kaktüslerin eni ve boyu iyi beslendiği takdirde oldukça uzun ve kalındır. Bazı kaktüslerin dikenleri zehirli olabileceği gibi, her şekilde deriye battığında ince dikenleri yüzünden çok can acıtırlar ve çıkarılmaları zordur.

Kökeni :


Kaktüslerin kökeni Güney Amerika, Meksika bölgeleridir.

Efsanesi (Peyote Kaktüsü)

Büyükbaba Peyote Kızılderililere Nasıl Ulaştı (Brule SİOUX)

Görülerin yardımıyla manevi güce ulaşmaya çalışmak, Kızılderili kabilelerinde sıkça rastlanan bir durumdur. Peyote bitkisi, Sioux'lar ve Cheyenne'ler tarafından terleme kulübesi, yalnızlık nöbeti ve kurban verme törenleriyle bağlantılı görülerde sıklıkla kullanılır. Bitkinin insani bir ruh taşıdığı varsayılır ve geçtiğimiz yüzyılda bir Comanche şefi tarafından kurulmuş olan Yerli Amerikan Kilisesi'nce kutsal olduğu kabul edilir.

Büyükbaba Peyote'nin Kızılderililere ulaşmasının hikayesidir bu.

Çok eski zamanlarda, beyaz adamdan önce, Sioux'ların yaşadığı yerlerden de daha güneyde, çöllerde yaşayan bir kabile vardı. Öldürücü bir hastalık bu kabilenin insanlarını kırıp geçiriyordu. Yaşlı bir kadın, rüyasında, bulduğu bir bitkiyle, bir kökle bu hastalığı tedavi ettiğini gördü.

Bu güçsüz ve yaşlı kadın küçük torununu yanına alarak rüyasında gördüğü kutsal bitkiyi bulmak üzere yola koyuldu. Kamptan o kadar uzaklaştılar ki, sonunda kayboldular. Bir tepeye ulaştıklarında, yaşlı kadın geceyi geçirmeleri için bir sığınak yaptı. Ne yiyecekleri ne de içecekleri vardı; gece bastırdıkça birbirlerine sokuldular.

Ansızın doğudan batıya uçan büyük bir kartalın kanat çırpma sesiyle irkildiler. Yaşlı kadın ellerini açarak kartala, kendisine bilgelik ve güç vermesi için dua etti. Sabaha karşı, başlarından birkaç metre yüksekte, havada yürüyen bir adam hayali gördüler. Ve yaşlı kadın bu adamın ona "Su ve yiyecek arıyorsun, ama nereden bulacağını bilmiyorsun. Sana bir ilaç vereceğim. O sana yardım edecek" diyen sesini duydu.

Adam eliyle kadının dört adım ötesideki bir yeri işaret ediyordu. Kadın o yöne bakınca bir peyote bitkisi -onaltı dallı bir Büyükbaba Peyote bitkisi- gördü. Bunun ne olduğunu bilmemesine rağmen, bıçağıyla yeşil kısmını kesince peyote özünü, hayat suyunu buldu. Yaşlı kadın ve torunu bu suyu içince yeniden canlandılar.

Güneş battı ve ikinci gece başladı. Yaşlı kadın bu sefer de büyük ruha "Kendimi insanlar için feda ediyorum. Acı bana. Yardım et bana." diye dua etti. Tekrar aynı görüntü canlandı ve adam bu sefer "Şimdi kaybolmuş durumdasın, ancak insanlarını bulacak ve onları kurtaracaksın. İki kez güneş doğacak ve sen onlara kavuşacaksın" dedi.

Büyükanne kutsal ilaçtan biraz daha yedi, torununa da yedirdi. Ve yedikleri bitkiden onlara büyük bir güç geçti. Bu güç onlara bilgi, anlama yetisi ve kutsal bir görü kazandırdı. Yaşlı kadın ve torunu bütün geceyi bu gücün etkisiyle uyumadan geçirdiler. Buna rağmen güneş doğduğunda yaşlı kadın kendini hiç de yorgun hissetmiyordu. Torununa, "Bu yeni bitkiyle birikte dua et. Onun ağzı yok ama bana pek çok şey anlatıyor" dedi.

Adamın hayali üçüncü gece tekrar yaşlı kadına göründü ve ona ilacı nasıl kullanması gerektiğini öğretti. Sabah uyandığında "Bir tek bitki insanlarımı kurtarmaya yeterli olamaz. Daha fazlasına ihtiyacım var. Acaba nereden bulabilirim?" diye düşündü kadın.

Hemen ardından sesler duymaya başladı. Hepsi de, "Buraya gel, bu taraftayım, beni al" diye fısıldıyordu. Bunlar, onu dikenli çalıların ardındaki gizli yerlerine çalışan peyote bitkilerinin sesleriydi. Yaşlı kadın ve torunu bitkileri toplayıp ellerindeki torbaya doldurmaya başladılar.

Gece inmeden adamın hayalini bu sefer de batmakta olan güneşin üstünde gördüler. Onlara kampın yolunu işaret ediyordu. Dört gün ve dört gece boyunca ne içecek ne de yiyecek yemeklerinin olmamasına rağmen, kutsal ilaç onların hem yüreklerini hem de zihinlerini korumuştu.

Evlerine geri döndüklerinde aileleri onları gördüklerine çok sevindi. Ama insanların hepsi hala hastaydı ve çoğu da ölmüştü. Yaşlı kadın "Size kutsal bir ilaç getirdim. Bu ilaç hayatınızı kurtaracak" dedi.

Erkeklere pejuta'yı, bu kutsal bitkiyi nasıl kullanacaklarını gösterdi. Hayal ona ayinin nasıl olması gerektiğini bildirmiş, ilaç ise zihinsel gücü ve onda yatan bilgiyi vermişti. Kadının yol göstermesiyle bir çadır kuruldu ve ateş yakıldı. O zamanlar ne bir şef ne de bir yol gösterici vardı ve insanlar ayini nasıl gerçekleştireceklerini ta en başından adım adım kendi kendilerine bulmak zorundaydılar.

Kadını erkeği, genci yaşlısı herkes dörder parça yuttu bu yeni ilaçtan. Anne sütüyle beslenen bir erkek bebek peyote gücünü anne sütünden aldı. Parmağını emerken kolunu ansızın bir çıngırak gibi sallamaya başladı. Çadırın önünde oturan bir adam, yine bu güç sayesinde, bebeğin koluna bakarken bir türkü tutturdu.

Büyücü elindeki ham deriden yapılmış çıngırağı sallamaya başladı. Çıngırağın içindeki taşların çıkardığı tıkırtılar Büyükbaba Peyote'nin sesiydi ve herkes bu tıkırtıların ne dediğini anladı. Başka bir adam türkü ve tıkırtılara uyarak davul çalmaya başladı. Davulcu iyi çalıyordu ama doğru sesi bir türlü çıkaramıyordu, çünkü bu ilk ayinde davulun içine su koymamışlardı.

Bir kadın, hayalin ona bir kavak ağacı bulmasını söylediğini duydu. Güneş doğar doğmaz, Büyükbaba Peyote'nin yol gösterdiği kadın önde olmak üzere, tüm kabile batıya doğru yollara düştüler. Kurumuş bir ağacın gövdesindeki delikten sıçrayan bir tavşan gördüler ve bunun aradıkları kutsal ağaç olduğunu hemen anladılar. Ağacı kestiler. Tavşanın çıktığı delikten altta kalan kısmını bir davul gibi oydular. Sonra, kadının emriyle içini suyla, hayat suyuyla doldurdular.

Kampa dönerlerken, erkeklerden biri, gücün kendisine beş tane yuvarlak taş ve biraz da geyik derisi bulmasını söylediğini duydu. Taşları davul gibi oyulmuş ağaç gövdesinin kenarlarına dizdi ve deriyi bu taşlara sıkıca bağladı. Artık davulu çaldığında çıkan sesin bir ruhu vardı.

Gece bastırdığında bir çadır kurup içinde ateş yaktılar ve çevresine toplanıp ilaçtan biraz daha içtiler. Peyote gücünün etkisiyle yaşlı kadın ateşin içinde kavak ağacının yürek biçimli yapraklarına benzer bir yürek şekli gördü. Büyükbaba Peyote'nin de bir parçası olduğu Yüce Ruhun, kalbini bu kıtanın Kızılderili insanına vermek istediğini anladı. Kora dönüşmeye başlayan ateşin yüreğe benzediğini söylediğinde, orada bulunanlar bunu davul sesinin ritminde hissettiler. Az sonra gücün etkisindeki adamlardan biri davulun dibinde bir yıldız görür gibi oldu. Parlayan korla önce yıldıza sonra aya dönüştü, çünkü yıldızın gücü ve ayın ruhu çadırın içine gelmişti.

Kapının karşısında oturan adama bir görü göründü ve ona su istemesini söyledi. Yaşlı kadın deri bir çanakta su getirdi ve herkes bu sudan içerek güçlendi. Ateşten sorumlu olan adam, suyun ruhunu hissederek, korlardan bir su kuşu biçimi oluşturdu ve o andan itibaren su kuşu kutsal ilacın sembolü oldu.

Aynı adam ateşin yanında toprağa bir yarım ay çizdi ve tepesine de parmağıyla bir çizgi çekti. Böylelikle bir yol -hayat yolu- oluşturulmuş oldu. Wakayanibi sahibi olan, yani insanları seven ve yüreğinde yer verenlerin tam burda oturmaları gerektiğini söyledi. Ve o günden sonra toplantıyı yönetene "yol adamı" dendi.

Böylece insanlar ilk peyote ayinini yapmış oldular. Suyu içip peyoteye şükranlarını sundular. Kutsal su kuşu şeklindeki ateşe bakarak dört yöne dualarını yollarken, içlerinden biri de ateşe sedir ağacının yeşil yapraklarından serpti. Çıkan tatlı kokulu duman, tüm yeşilliklerin ve büyüyen şeylerin ruhu olan Büyükbaba Peyote'nin nefesiydi.

Artık insanlar gereksinim duydukları herşeye -kutsal ota, davula, ateşe, suya ve sedire - sahiptirler. Bundan sonra kendilerini tanımaya başladılar. Hastalar iyileşip, bu ilacı getirdiği için yaşlı kadına ve torununa teşekkür ettiler.

Kutsal bitki, Comanche ulusundan kıtadaki tüm kabilelere yayıldı.

Defne Ağacı (Lauraceae)

Defne Ağacı (Lauraceae)

Defne, defnegiller (Lauraceae) familyasının Laurus  cinsini oluşturan herdem yeşil ağaç  veya ağaççık görünümündeki bitki türlerinin ortak adı. Üç türü bilinmektedir.

 Tarihçe

Fosil kalıntılarından Buzul Çağı'ndan önce Akdeniz ve Kuzey Afrika'da defne türlerinin geniş yayılışa sahip olduğu görülür. Daha sonra Buzul Çağı'nda Akdeniz Havzası'nın donmasıyla bu türlerin daha yumuşak iklimin görüldüğü Güney İspanya, Portekiz ve Macaronesian Adalarına çekilmek zorunda kaldığı kabul edilmektedir. Buzul Çağı'nın sona ermesiyle birlikte Akdeniz defnesi yeniden Akdeniz çevresinde görülmeye başlanmıştır.

 Türler

    * Azor defnesi (Laurus azorica), Azorlar
    * Akdeniz defnesi (Laurus nobilis), Türkiye, Yunanistan, İspanya
    * Kanarya Adaları defnesi (Laurus novocanariensis), Kanarya Adaları, Madeira Adaları


Akdeniz Defne Ağacı (Laurus nobilis)

Akdeniz defnesi, (Laurus nobilis), defnegillerden, her mevsim yeşil kalabilen, güzel kokulu ve yapraklarının kullanım alanı oldukça geniş olan bir çalı veya ağaç  türü. Yemeklere lezzet kattığı gibi alternatif tıpta da birçok yararı vardır. Ayrıca Türkiye'nin tarım ihracatında önemli bir paya sahiptir.

 Tanımlaması  

Akdeniz'e özgü bir bitki olan defne, genelde 2-6 m boyunda bir çalı veya ağaçtır, ama boyu 10 metreyi bulabilir. Gövdesinin alt kısmı gri, üst kısmı yeşildir. Yaprakları 6–12 cm uzunlukta ve 2–4 cm genişliktedir. Yapraklar kokuludur, şekilleri mızrak ucu gibi, kenarları dalgalı, üst yüzleri koyu yeşil, alt yüzleri açık yeşıldir. Çiçekleri 1 cm çapında olup açık sarı veya yeşildir, sapın aynı noktasından 4-5 tanesi birden çıkarak birer öbek oluşturular. Bu çiçek öbekleri yaprağın yanında çift olarak açarlar. Ağaçlar erkek ve dişi olarak ayrılırlar. Meyvesi yaklaşık 1 cm çapında, içinde tek bir tohum barındıran siyah bir yemiştir. En büyük düşmanı yaprak bitidir.

 Kullanımı

Defneden elde edilen defne yaprağı, yemeklerde tat vermek için kullanılmaktadır. Avrupa'da genelde önce kurutulur ve salça yapılırken beraberce pişirilir.

Akdeniz defnesi, süs bitkisi olarak, özellikle süs bahçelerinde Akdeniz iklimi ve okyanus iklimi olan bölgelerde yetiştirilir. Dona çok duyarlı olduğu için daha soğuk yerlerde ise ev bitkisi olarak yetiştirilmektedir. Defne bitkisinin kaynağı Doğu Akdeniz bölgesi olup oradan ılıman iklimli başka yörelere yayılmıştır.

Defne yağı defne meyvelerini sıkarak elde edilen, 30°C'de eriyen bir yağdır. %95 yağ asitlerinden ve %5 esansiyel yağlardan oluşur. Yağ, en çok sabun üretiminde kullanılıp, bunun yanı sıra kozmetik sanayisinde cilt nemlendirici olarak kullanılır.

Şifalı ot olarak romatizma, deri kızarıklıkları ve kulak ağrıları için kullanılır.

Tıbbi literatürde defne yaprağının antioksidan, analjezik (ağrı kesici), antienflamatuar ve antikonvulsant (antiepileptik) yararlarının olduğu belirtilmektedir.

 Ekonomik boyutu

Defne yaprağınin yıllık üretimi yılda 8 bin tondur, bunun yaklaşık %80'ı Türkiye'den kaynaklanır bu üretimden 8 milyon dolar gelir elde edilmektedir.

 İçeriği

Defne yaprağı %1-3 esans yağlarından  oluşur. Bu lipitler 1,8-cineole ve pinen, Terpen, Sesquiterpen, Metileugenol ve daha ufak miktarlarda α- ve β-Pinen, Phellandren, Linalool, Geraniol ve Terpineol. Defne yaprağının tat ve aroması büyük ölçüde eugenol adlı esansiyel yağdan kaynaklanır.

 Tarihçe ve mitoloji

Akdeniz defnesi, Apollon'un simgesidir. Yunan mitolojisinde Apollon Dafni'ye aşık olur ama Dafni onu istemez ve ondan kaçar. Tam yakalanacağı sırada babası, nehir tanrısı Peneus onu bir defne ağacına dönüştürür. Ardından Apollon bu ağacı kendi ağacı ilan eder ve galibiyet, şarkı ve şiirlere adar.

Antik Yunanistan'da ve Roma'da galipler ve şairler defne yapraklarından yapılma çelenk verilirdi, bu bir taç şeklinde giyilirdi. Modern olimpiyatların öncülü sayılan Pitik yarışmalarda defne tacın ödül olarak verilmesinin nedeni bu yarışmaların Apollon şerefine yapılmasıydı.

 Destan


Apollon ve Dafni

Destana  göre, Yunan Deniz Tanrısı Peneus'un kızı Dafni'ye, Apollon  aşık olmuştur. Dafni'ye umutsuzca aşık olmasının nedeni, aşk tanrısı Eros'un oklarından birine hedef olmasıdır.

Apollon aslında çok iyi bir okçudur ve kendiyle övünmeyi çok sever. Birgün kendisi gibi iyi bir okçu olan Afrodit'in oğlu genç Eros ile karşılaşır ve onun okçuluk kabiliyeti ile ilgili alaycı sözler söyler. Buna karşılık, Eros öç almak ister ve iki ok hazırlar. Biri altın suyuna batırılmıştır ve saplandığı kişiye tutku ve sonsuz aşk verecektir. Diğer ok ise saplandığı kişiyi aşk ve tutkudan tamamen uzaklaştıracaktır. Altın ok Apollon'un kalbine saplanır ve Dafni'ye umutsuzca aşık olur. Fakat ne yazık ki diğer ok Dafni'nin kalbine saplanmıştır. Dafni, Apollon'dan sürekli kaçar ve aşkını reddeder.

Bir gün Dafni yine kaçarken Apollon'a yakalanır ve babası Yunan Deniz Tanrısı Peneus'dan yardım ister. Peneus, Dafni'yi Defne ağacına dönüştürür ve Dafni sonsuza dek Defne ağacı olarak kalır.

Apollon ise, Defne ağacından aldığı yapraklarla kendine bir taç yapar ve bu tacı başından hiç çıkartmaz. Tüm Apollon heykellerinin başında gördüğümüz Defne yapraklarından yapılmış tacın sebebi budur.

Yine bir efsaneye göre bu olay Antakya'nın Harbiye Beldesinde geçmiştir.Bu efsanenin kanıtlarından en önemlilerinden biri Antakya Arkeoloji Müzesini'nde bulunan Apollon ve Dafni mozaiğidir. Ayrıca burada yaşayan halk,Harbiye'nin meşhur şelalelerine "Apollon'un Gözyaşları" adını vermiştir.Ayrıca bu şelaleler defne ağaçları arasından akmaktadır. Bu da öykünün Harbiyede geçtiğini destekleyen önemli özelliktir.

Apollo ve Dafni isimli heykeli ünlü heykeltıraş Gian Lorenzo Bernini'nin en tanınmış eserlerindendir.

 Simgesellik

Akdeniz defnesi, yaz kış yeşil kalır. Bu özelliği nedeniyle ölümsüzlüğün simgesidir.

Antik Yunanistan'da bu ağaç Apollon'a adanmıştır ve galibiyetle elde edilmiş ölümsüzlüğü, ve bu galibiyeti sağlayan, kahramanlıkla birleşmiş erdemi simgeler. Kahramanlara, alimlere ve bilgelere verilen defne yapraklı tacın kaynağı budur. Gene Apollon'la ilişkili olarak, Apollon'un kehanet özelliklerine elde edebilmek için Delfi'teki kahinler de kehanette bulunmadan önce defne yaprakları çiğnerlerdi veya yakarlardı. Kahinlerden olumlu bir cevap elde edenler geri giderken bir defne tacı ile dönerlerdi.

Orta Çağlarda üniversitelerde alimler defneden taç giydirlirdi. Tıp okullarında genç doktorların başına konan taçlar defne yaprakları ve meyvelerinden oluşurdu; Fransa'da üniversite diplomasının adı olan "baccalauréat" (Latince bacca laurea : defne meyvesi) burdana kaynaklanmaktadır.

Diğer defne türleri

Defne olarak adlandırılan çeşitli bitki türleri vardır. Yemek yapımında kullanılan defne yaprakları Akdeniz bölgesi kükenli Laurus nobilis  'tir. Kaliforniya defnesi olarak bilinen Umbellularia californica yemeklere daha kuvvetli bir koku verir. Hint mutfağında kullanılan Hint defnesi Cinnamomum tejpata farklı bir cins (ama aynı familyaya ait) bir bitkidir, yemek yapımı bakımından kokusu daha çok Çin tarçını (Cinnamomum Cassia) gibidir benzer.

Defnegillerden bazı türler zehirlidir, örneğin Arabistan defnesi (Daphne gnidium) ve yaban defnesi  (Daphne mezereum). Defnegillerden olmayan dikenli defne  (Ilex aquifolium), dağ defnesi (Kalmia latifolia) ve koyun defnesi  (Kalmia angustifolia ) de zehirlidir.

Sedir Ağacı (Cedrus)

Sedir Ağacı (Cedrus)

Sedir, çamgiller (Pinaceae) familyasından Cedrus cinsini oluşturan iğne yapraklı ağaç türlerine verilen ad.

Morfolojik özellikleri


Tomurcuk çok küçük olup, az sayıda pullarla örtülüdür. İğne yapraklar genellikle üç köşeli, yatay kesitlerinde bitişik iki adet reçine kanalı bulunmaktadır. Yapraklar uzun sürgünler üzerinde tek tek, seyrek ve dağınık olarak dizilirler. İğne yapraklar dökülmeden ağaç üzerinde 3-6 yıl kalırlar.

Bir evcikli çiçekler yalnız olarak terminal halde bulunurlar. Erkek çiçekler silindirik yapıda olup 5 cm uzunluğunda, sarı renkli ve kısa sürgün üzerinde dik dururlar. Dişi çiçekler daha küçüktür. 1-1,5 cm, yeşilimsi renkte olup döllenme ilkbaharda oluşmaktadır.

Kozalak ise 26 ayda olgunlaşmaktadır. Kozalak genellikle fıçı görünümündedir. Kısa sürgün üzerinde adeta oturmuş şekildedir. Kısa ve kalın bir sapı vardır. Kozalak pulları olgunlaştığında dağılır.

Tohumların büyük, üçgen biçiminde genişçe kanadı olup, tohumu tek yüzünden örtmüştür. Tohumların üzerlerinde bol sayıda reçine bezeleri vardır. Çenek sayıları 9-10'dur.

Ekolojik istekleri

Sedirler yarı ışık ağacıdır. Nem istekleri az, sıcaklık istekleri fazladır. Yetiştirilmeleri tohumla olur.

Sedir Türleri


* Atlas sediri (Cedrus atlantica)
* Kıbrıs sediri (Cedrus brevifolia)
* Himalaya sediri (Cedrus deodara)
* Lübnan sediri (Cedrus libani) Türkiye.

Atlas Sediri (Cedrus atlantica)

Atlas Sediri (Cedrus atlantica)

Atlas sediri (Cedrus atlantica), çamgiller (Pinaceae) familyasından doğal olarak Kuzey Afrika, Cezayir, Fas ve Atlas Dağlarında yetişen sedir türü.

40 m'ye kadar boy ve 3 m kadar da kutur büyümesi gösterir. Piramit biçimlidir. Dipten itibaran dallanır. Yaşlanınca da bu formunu kaybetmez. Yaprakları mavi-yeşil, gümüşi gri veya nadiren açık ya da koyu yeşil renkli olup 2-2,5 cm uzunluğundadır. Kozalakları parlak açık kahverengi, 5-7 cm uzunlukta ve uç kısmı basıktır.

Kıbrıs Sediri (Cedrus brevifolia)

Kıbrıs Sediri (Cedrus brevifolia)

Kıbrıs sediri (Cedrus brevifolia), çamgiller (Pinaceae) familyasından doğal olarak Kıbrıs'da yetişen bir sedir türü.

15 m'ye kadar boylanır. İğne yapraklar mavimsi yeşil renklidir, dallara horizantal çıkar. Kozalakları silindir şeklinde ve 7-8 cm uzunluktadır. Yaşlanınca tacı dağılır ve şemsiye şeklini alır.

Himalaya Sediri (Cedrus deodora)

Himalaya Sediri (Cedrus deodora)

Himalaya sediri (Cedrus deodora), çamgiller (Pinaceae) familyasından Batı Himalaya'larda yetişen sedir bir türü.

50-60 m boy ve 3 m'den fazla çap yapabilir. İğne yapraklar uzun ve yeşildir (3-5 cm). Bu yaprakların aşağıya doğru sarkık olması ile diğer türlerden ayrılır. Tepe sürgünü karakteristik olarak aşağıya sarkar. Piramidal görünüşlüdür. Kozalakları 7-10 cm boyundadır.

Soğuklara karşı hassastır. Kuru ve kireçli topraklarla, hava nisbi neminin düşük olduğu yerlerde iyi gelişemez.

Lübnan Sediri (Cedrus libani)

Lübnan Sediri (Cedrus libani)

Toros Sediri (Cedrus libani), çamgiller (Pinaceae) familyasından Güney Anadolu Toroslarında yaygın görülen, ayrıca Kelkit ve Yeşilırmak vadilerinde kalıntı meşcereleri bulunan bir sedir türü.

Morfolojik özellikleri

40 m'ye kadar boy yapar. Genç sürgünler grimsi kahverengi, çıplak ya da hafif tüylüdür. İğne yapraklar 1,5-3,5 cm uzunluğunda, sert ve batıcıdır. Renkleri önceleri koyu yeşil, zamanla yaşlı bireylerde mavimsi yeşil renk almaktadır. Kozalakları genellikle fıçı biçimindedir. Boyları 8-10 cm, enleri 4-6 cm'dir. Kozalak pulları geniş ve tam kenarlıdır. Dış yüzeyleri hafifçe tüylüdür. Kozalakların üzerlerinde bol reçine bulunmaktadır.

Ekolojik özellikleri

Lübnan sedirinin ışık isteği fazladır ve yarı ışık ağacı olarak kabul edilir. Toprak bakımından seçici değildir. Daha ziyade kayalık kalkerli yamaçlarda yetişirler. Akdeniz ikliminin hakim olduğu yerlerde bulunur. Kışları ılık yerler ister.

Dağılımı


Doğal olarak Güney Anadolu ve Lübnan'da yayılmış olup, batı sınırı Fethiye ve Köyceğiz'den başlar. Doğuya doğru Toros Dağları üzerinden uzanmakta, Göksun ve Kahramanmaraş yörelerinden bir kavisle güneye Nur Dağlarına yönelmektedir. Lübnan'da ancak Cebelübnan'da kalmıştır. Bu ana yayılışı dışında ise Kuzey Anadolu'da Kelkit-Yeşilırmak Vadisinde Erbaa yakınlarında Çatalan Köyünde ve Niksar yörelerinde 100 hektarlık adacıklar halinde bulunmaktadır. İç Anadolu Bölgesinde de Afyon-Emirdağ-Dandindere'de yayılışı vardır.

Karaçam (Pinus Nigra)

"Ağaçlar canlı olduğu için ruhları vardır. Ruhları olduğu için benimle aynıdırlar."


Karaçam (Pinus Nigra)

Karaçam (Pinus nigra), çamgiller (Pinaceae) familyasından bir çam türü.

Karaçam ağaçları 35-40 m boy yapar. Yaşlı ağaçlarda gövde derin çatlaklıdır, kalın ve esmer kabukları vardır. Bu Ağaçlar bol reçineli tomurcuklar büyük, silindirik ve uçları sivri, tomurcuk pullarının kenarları kirpiklidir. Sürgün ucunda bulunan yapraklar tomurcuğa doğru yönelmiş olduğundan "çanak" görünümünde bir boşluk oluşturur. 4-8 cm uzunluğundaki iğne yapraklar koyu yeşil ve serttir.

Yumurtamsı konik görünümdeki kozalakları simetrik ve yok denecek kadar kısa saplıdır. Kozalak boyu 3 cm. civarındadır.

Büyüme hızı ve bakım isteği:
Karaçam’ın yan ve özellikle üst gölge baskılarına karşı duyarlı olmadığı ve oluşan gençliğin, geniş tepeli ana ağaçların altında 60 – 80 yaşına kadar sık bir alt kat durumunda uzun yıllar yaşayabildiği görülmektedir.

Işık ve yarı gölge ağacıdır.

Don, rüzgar ve hava kirliliğine dayanıklıdır.

Karaçam ağaçları daha çok kıyı bölgelerinin yukarı kesimlerinde saf ya da karışık ormanlar kurar, hatta step bölgelerine kadar sokulur. Türkiye'de 2.527.685 hektar saf karaçam ormanı bulunmaktadır. Gövdesinin ve dallarının kalınlığı, gri ve derin çatlaklı kabuğu, iğne yapraklarının koyu yeşil rengi ile diğer çam türlerinden ayrılır. Fotosentezle de hayatta kalabildiği gibi yagmur sularından da takviye alır.

Doğal olarak yetişen dört alt türü; Anadolu karaçamı (Pinus Pallisiana Y), Ehrami karaçam (Pinus Pyramidata E.T), Ebe çamı (Pinus seneriana, E.T) ve büyük kozalaklı karaçam (Pinus Yaltıriana E.T) dır.

Zeytin Ağacı (Olea europaea)

Zeytin Ağacı (Olea europaea)

Zeytin (Olea europaea), zeytingiller (Oleaceae) familyasından meyvesi yenen Akdeniz ve Marmara iklimine özgü bir ağaç türü.


Zeytin Ağacı Efsanesi

Adem oğulları yeryüzünde çoğaldıktan bir müddet sonra büyük kötülükler yapmay başlarlar. Bu durumdan çok rahatsız olan tanrı onları cezalandırmaya karar verir. Nuh peygambere bir gemi yapmasını emreder. Bu gemiye hayvan ve kuşlardan eşit miktarda her cinsten bir dişi, bir erkek almasını söyler. Nuh peygamber gemisini bitirir ve emredilen hayvanları gemisine doldurur. Daha sonra büyük bir tufan kopar. Gemidekilerin dışında canlı kalmaz, büyük sel felaketi hepsini yok eder. Nuh peygamber suların çekilip çekilmediğini anlamak için sabahleyin bir güvercin uçurur. Güvercin akşama doğru gagasında bir zeytin dalı ile döner. Yeryüzünde bir tek canlı kalmıştır o da ölmez ağacın, yani zeytin ağacının ta kendisidir.

Eski Yunan mitolojisinde M.Ö. 17. yüzyılda kurulan bugünkü Atina ile ilgili bir anlatımvardır. Tanrıların babası Zeus yeni kurulacak olan şehre isim koymak için tanrılar meclisini toplar. Bu şehre en değerli hediyeyi getiren tanrının ismini bu şehre vereceğini söyler. Deniz tanrısı Poseidon denizden savaşta çok işe yarayacağına inandığı bir at çıkarır.
Bilim tanrısı Athene aşıladığı bir yabani zeytin ağacını şehre getirir ve armağan eder. Bu ağaç meyve verecek, insanlar da bunu yiyecek. Bu meyveden çıkarılan yağ karanlık geceleri aydınlatacak, aynı zamanda yemeklik yağ olarak mutfakların baş tacı olacaktır. Bu ağaç yarışı kazanarak Akropolise dikilir, şehre ise bilim tanrısı Athene'nin adı verilir. Eski Yunan'da zeytin ağacı kutsal olup salonları süslerdi. Zeytin ağacını kesen veya zarar veren mahkeme önüne çıkarılır ve ölüme mahkum edilirdi.

Morfolojik özellikleri

Zeytin boylu bir çalı veya 10 metreye kadar boylanabilen, sık dallı, yayvan tepeli, herdem yeşil yapraklı bir ağaçtır.. .Geniş, kıvrımlı, yamru yumru bir gövdesi vardır. Ağaç yaşlandıkça, düzgün gri renkli gövde kabuğu giderek çatlar. Ağacın tacı (tepesi), yaklaşık olarak artan boy kadar her sene genişler. Uzun ömürlü bir ağaçdır, yaklaşık 2000 yıl kadar yaşayabilir. Verimli topraklarda taç açık ve asimetrik, verimsiz topraklarda ise daha yoğun ve yuvarlaktır. Sürgünleri gri renkli, dikensiz ve hemen hemen üç köşelidir.

Mızraksı, çok kısa saplı, deri gibi sert yaprakları sürgünlere karşılıklı çiftler halinde dizilmiştir. Yaprakları basit, tam kenarlı ve kenarlar alt yüze doğru hafif kıvrıktır. Yaprağın boyu 20-86 mm, genişliği de 5-17 mm’dir. Yaprakların ucunda sivri bir çıkıntı bulunur. Yaprağın üst yüzü koyu gri-yeşil ve tüysüz, alt yüzü mavimsi gümüşi renkte ve beyaz sık ipeksi tüylerle kaplıdır.

Baharın sonlarına doğru yaprakların koltuğunda seyrek salkımlar halinde açan, küçük beyazımsı-sarı renkli, kokulu çiçekleri vardır. Rüzgarların taşıdığı çiçek tozlarıyla döllenen çiçekler etli ve yağlı meyve verir. Meyve önce yeşil, olgunlaştıktan sonra da parlak siyah bir renk alır. Etli meyvenin içinde sert bir çekirdek vardır. Meyvenin etli kısmından ve çekirdeğinden elde edilen "yağı" bakımından çok değerli bir ağaçtır. Aynı zamanda ağacının çok heybetli ve estetik bir görünümü vardır. Odunu çürümeye karşı son derece dayanıklıdır.

İnsanlar İçin Kullanımı

Zeytinin yaprağında tanen, uçucu yağlar, organik asitler ve rezin bulunur. Yapraklar ve gövde kabuğu %5 çay (infüzyon) halinde iştah açıcı, idrar söktürücü ve ateş düşürücü olarak kullanılır. Şeker hastalığında kullanım alanı olduğu gibi, tansiyon düzenleyici olarak da bilinir.Dermokozmetik amaçlı kullanılmaktadır.Zeytinyaglı şampuanlar saç dökülmesini engeller,saçın çabuk uzamasını sağlar,lezyonlu saçlı deriyi onarmaya yardımcı olur ve kepek oluşumunu engeller.Zeytinyağlı sıvı sabun,duş jelleri,katı sabun,bebek şampuanları cildi olumsuz dış etkenlere karşı korurlar.Cildi güzelleştirip yaşlanmasını geçiktirerek ciltteki kırışıklık oluşumunu engeller.Zeytin dayanıklılığın sembolüdür.Dogal zeytinyaglı dermokozmetik ürünler cilldimizde kimyasal kalıntılar bırakmadığından Dünyada kullanımları giderek artmaktadır.Yüzyıllardır Akdenizlilerin sağlık ve ğüzellik kaynağı olmuştur.Kutsal metinlerde de şifa kaynağı olduğu belirtilmiştir.

Türkiye'deki üretimi

Dünya zeytin üretici ülkeleri arasında; ağaç varlığı açısından Türkiye 4’ncü, alan açısından da 6’ncı sırada yer alır. Böylece dünya zeytinyağı üretimine %8 oranında katkıda bulunur.

Meşe Ağacı (Quercus)

Meşe Ağacı (Quercus)

Meşe, kayıngiller (Fagaceae) familyasının Quercus cinsinden 400 kadar türü arasında yaz-kış yapraklarını dökmeyenleri de bulunan dayanıklı orman ağaçlarının ortak adı.

Dünya üzerinde geniş bir yayılış sahası vardır. 25 m. boya ve 2 m. gövde çapına erişebilen geniş tepeli ağaçlardan, 3-5 m. boya sahip çalılara kadar değişen türleri vardır. Bu bitkilerin gövdeleri düzgün, kabuk önceleri düzgün, sonraları kalın ve yırtılmış durumda olup, esmer renktedir. Kökleri yanlara ve derinlere çok gider. Yaprakları da formları gibi değişkenlik gösterebilir, loplu, dişli ya da düz kenarlıdır. "Palamut" adı verilen silindirik meyveleri bir kadeh içinde yer alır. Bazı türlerinin palamudu büyük ve tırnaklı olur.

İçinde pelit denilen tohumu vardır. Pelit doku bakımından kestaneye benzer. Ancak, tadı acı olduğu için hayvan yemi olarak değerlendirilir. Meşe, alakarga ve sincabın kışın yemek için toprağa gömdüğü ya da kendiliğinden toprağa karışan pelitlerden ürer.

Saçlı Meşe Ağacı (Quercus cerris)

Saçlı Meşe Ağacı (Quercus cerris)

Saçlı meşe (Quercus cerris), kayıngiller (Fagaceae) familyasından anavatanı Güney Avrupa ve Anadolu olan bir meşe türü.

Bu meşe türü palamutların 18 ayda olgunlaşması ve dikensi (kılçıksı) uçlu yaprak lopları gibi karakterlerle Seksiyon Cerris'in genel özelliklerini yansıtır. 20-30 m veya daha yükseklikte, gövdesi 2 m çapında, tacı gençlikte konik yaşlandıkça genişleyen bir orman ağacıdır.

Morfolojik özellikleri

Yaprak : 6-12 x 3-5 cm boyutundaki 5-9 çiftli loplu yaprakların sinüsleri (boşluk) orta damara kadar uzanır veya ona yakın bir yerde sonlanır. Koyu yeşil yaprakların üzeri pürüzlü ve yıldız tüylüdür. Alt yüzeyi soluk renkli olan yapraklar sık tüylüdür. Küt uçlu yaprakların tabanı kesiklidir. 8-14 yanal damarlı yaprakların tüylü sapı 0.5-2 cm uzunluğunda olukludur.

Çiçek : Haziran ayında görülen sürgün tabanından çıkan kedicik tipi erkek çiçeklerin rengi sarımsı kahverenginden kırmızıya döner. 1-5'i bir arada bulunan kısa boylu dişi çiçeklerin sapı tüylüdür. 4 boyuncuğu bulunur.

Meyve : 3 cm uzunluğundaki palamut silindirik, sivri uçlu ve sapsızdır. Kadeh palamudun 2/3'nü içine alır. Saçlı uzun kadeh 1 cm yükseklik ile 1.8 çapında, ince yapılı olup pullar geriye doğru eğilmiştir. Meyve 2 yılda olgunlaşır.

Kabuk, Dal ve Tomurcuk : Kabuğu kalın soluk gri renkli ve çatlaklıdır. Hafif tüylü boğumlu dallar sonradan grimsi-kahverengiye döner. Yumurta biçimindeki tomurcukların kulakçıkları uzun saçlı ve kalıcıdır. Pullar kıvrımlıdır.

Saçlı meşe yaklaşık 120,000 yıl önceki buzul çağından evvel Kuzey Avrupa'da yaygındı. 18. yüzyıldan itibaren Birleşik Krallık ve İrlanda'ya yeniden getirildi. Bugün ise meşe üzerinde ağaç urları oluşturan mazı arıları kuşlara besin sağlar. Süs ağacı ve kıyılarda rüzgar siperi olarak kullanılır.

Ekolojik özellikleri

Bütün toprak tiplerinde hatta alkalli ve besince yoksun sahalarda da yetişir. Nispeten hızlı büyür.

Dağılımı

Asya'nın batısında Türkiye, Suriye ve Lübnan; Orta ve Doğu Avrupa ile Güneybatı Avrupa doğal yayılış sahasıdır.

Sapsız Meşe Ağacı (Quercus petraea)

Sapsız Meşe Ağacı (Quercus petraea)

Sapsız meşe (Quercus petraea), kayıngiller (Fagaceae) familyasından 30 metreye kadar boylanabilen birinci sınıf bir ağaçtır. Dişi çiçekler sürgünlere çok kısa bir sap ile bağlandığından bu ismi almıştır. Dış görünüm olarak saplı meşeye benzemektedir fakat palamutları sapsız, yaprak dipleri kulaksızdır. Saplı meşe ile hibrit yapıp karışık özellikte ağaçlar oluşturabilirler.

Türkiye de yayılış alanı, Kuzeybatı Anadolu, Trakya, Marmara Bölgesi, İç Anadolu, Doğu ve Güneydoğu Anadolu, bölgelerinde olduğu bilinmektedir.

Kermes meşesi (Quercus coccifera)

Kermes meşesi (Quercus coccifera)


Kermes meşesi (Quercus coccifera), kayıngiller (Fagaceae) familyasından Akdeniz'e özgü bir meşe türü.

Sık dallı 2-3 m boyunda herdem yeşil bir çalı ya da çok nadir olarak 10 m'ye boylanan ufak ağaç şeklindedir. Tomurcuklar 3-4 mm boyunda, pullu, çıplak ya da tüylüdür. Yapraklar deri gibi serttir; kenarlar dikensi dişli olup her iki yüzü de çıplaktır. Palamut 2 yılda olgunlaşır ve hemen hemen sapsızdır.

Akdeniz rejiyonunun tipik bir bitkisidir. Türkiye'de Marmara, Ege bölgelerinde bulunur. Karadeniz bölgesinde; Zonguldak, Giresun ve Tokat'ta lokal olarak bulunur.

Macar Meşesi (Quercus frainetto)

Macar Meşesi (Quercus frainetto)

Macar meşesi (Quercus frainetto), kayıngiller (Fagaceae) familyasından doğal olarak Güney Avrupa, İtalya, Balkanlar ve Türkiye'de yayılış gösteren bir meşe türü.

Morfolojik özellikleri

40 m'ye kadar boy yapabilen kalın dallı geniş tepeli büyükçe bir ağaçtır. Gövde kabukları yukarıdan aşağıya doğru çatlaklı haldedir. Yan tomurcuklar sarmal dizilmiştir. Genç sürgünleri tüylü ya da çıplaktır. Lentiseller çok sayıda ve görülebilir haldedir. Tomurcuklar son derece iri ve dolgundur. Tomurcuklar keçe gibi tüylerle örtülmüştür.

Yapraklar ters yumurta şeklindedir. Orta damara kadar olan loblar ayrılır. Damarlanma tali (ikincil) loblara göre şekillenir. Lob sayısı 6-9 civarındadır. Yaprak sapları yok denecek kadar azdır. Yaprağın dip tarafında kulakçıklar bulunur.

Meyve daha çok sürgün uçlarındadır. Meyve kadehi 15 mm civarında ve sapsızdır. Palamut oldukça iridir; 25 mm kadar az tanenli ancak nişastalıdır.

Dağılımı

Türkiye'de, Trakya, Kuzey Batı Anadolu ve Marmara bölgesinde yayılış yapar.

Mazı Meşesi (Quercus infectoria)

Mazı Meşesi (Quercus infectoria)

2-20 m'ye kadar boylanabilen geniş tepeli, yarı daimi yeşil çalı veya ufak bir ağaçtır. Tomurcukları kestane kırmızısı rengindedir ve pulların kenarı kirpiklidir. Yaprakların sararıp dökülmesi her zaman sonbaharda olmaz, özellikle kışların ılık geçtiği yıllarda ilkbahara kadar devam eder. Yaprak ayası boyut ve renk bakımından çok çeşitlidir. Deri gibi kalın, yumurtamsı veya uzun oval ve çoğunlukla ondüleli olan yaprakların kenarları 4-8 adet dilimli loplu üçgenimsi dişli veya tam kenarlıdır. Dip tarafları ise yuvarlakça veya geniş kama şeklindedir. 6-11 çift yan damar bulunur; yaprağın alt yüzünde seyrek, yıldızsı tüyler vardır ya da tamamen çıplaktır. Yaprak sapları 1-15 mm'dir. Kupula sapsız ya da 10 mm saplı, kadeh yarım küre biçiminde, 10-18 mm çapındadır. Palamutun 1/3 veya 2/3 kısmı kadeh içerisindedir. Kadeh pulları birbiri üzerine sıkıca kapanmıştır, gri tüylüdür.


Doğal yayılış alanı Güney Avrupa, Türkiye, Suriye ve İran'dır. Türkiye'de iki alttürü yetişir.

Kasnak Meşesi (Quercus vulcanica)

Kasnak Meşesi (Quercus vulcanica)

Kasnak meşesi (Quercus vulcanica), kayıngiller (Fagaceae) familyasından 25-30 m boya ulaşabilen geniş ve yaygın tepeli bir meşe türü.
 
Morfolojik özellikleri

Genç sürgünler sarımtrak veya kırmızımtrak olup, önceleri tüylü daha sonraları çıplaktır. Tomurcuklar büyük yumurta biçiminde kahverengi kırmızı, tüysüzdür. Tomurcuk pullarının kenarları kirpiklidir. Yapraklar sürgünler üzerinde oldukça aralıklı dizilmiştir. Yaprak ayası ters yumurta veya eliptik biçimli, dip tarafı çarpıktır. Yaprakların alt yüzü basık ve yıldız tüylüdür. Üst yüzü çıplak ve koyu yeşildir. Kadeh çok belirgin ve yarımküre şeklindedir.

Dağılımı

Türkiye'de endemik bir türdür. Kütahya, Konya, Afyon, Isparta, Eğirdir, (sütçüler) yörelerinde bulunur. 1300-1800 m yükseltilere kadar çıkabilir.

Doğu Karadeniz meşesi (Quercus pontica)

Doğu Karadeniz meşesi (Quercus pontica)

Doğu Karadeniz meşesi (Quercus pontica), kayıngiller (Fagaceae) familyasından 15 m'ye kadar boy yapan çalı görünümünde bir meşe türü.

Morfolojik özellikleri

Kabuğu düzgün, yaşlanınca çatlaklıdır. Genç sürgünler köşeli, tomurcuklar oldukça iridir. Elips biçimindeki yaprakların uzunluğu 10-25 cm, genişliği ise 5-12 cm olup kestane yaprağına benzer. Yaprak sapı ufaktır. Palamut meyve 2-4 cm uzunluğunda olup dal üzerinde 2-4 kadarı bir arada kümelenmiş vaziyette görülür.
Dağılımı

Doğu Karadeniz meşesi Kuzey Avrupa'da süs ağacı olarak da yetiştirilir. Batı Kafkaslar'da Gürcistan ve Türkiye'nin kuzeydoğu bölgelerinde bulunur. Türkiye'de Trabzon, Rize, Hopa, Artvin ve Çoruh dolaylarında diğer ağaç türleri ile münferit olarak bulunur. Çok yavaş büyür.

İspir Meşesi (Quercus macranthera subsp. sysprensis)

İspir Meşesi (Quercus macranthera subsp. sysprensis)

İspir meşesi (Quercus macranthera subsp. sysprensis), kayıngiller (Fagaceae) familyasından Türkiye'ye özgü endemik meşe alt türü.

7 m'ye kadar boylanabilen küçük bir ağaçtır. Sürgünler önceleri tüylü sonradan dökülür. Tomurcuklar 4-6 mm uzunluğunda tüylüdür. Yaprakları ters yumurta biçiminde sürgünün ucunda toplanmıştır. 5-9 adet düzenli loptan oluşur. Yan damarlar 6-10 civarında birbirlerine paraleldir. Yaprak sapı çok kısadır. Kadeh pullarının üzeri biz şeklindedir. Meyve yarım küre şeklinde 1,5 cm kadar olup kadah pullarının 1/2 ya da 2/3'ünü içine almıştır.

Endemik bir tür olan ispir meşesi Doğu Anadolu bölgesinde yayılış yapar.

Ülkemizin bu endemik alttürü, Mudurnu, Kastamonu, Çorum, Amasya, Sivas, Gümüşhane, Yozgat, Sivas-Zara, Tunceli ve Erzurum yörelerinde yetişir.

Istranca Meşesi (Quercus hartwissiana)

Istranca Meşesi (Quercus hartwissiana)

Istranca meşesi (Quercus hartwissiana), kayıngiller (Fagaceae) familyasından yaprak döken bir meşe türü.

Morfolojik özellikleri

25 m'ye kadar boylanabilen düzgün gövdeli dar tepeli bir meşe türüdür. Gövde kabuğu düzenli aralıklarla çataklıdır. Sürgünleri dört köşeli, kahverengi, çıplak çok az sayıda lentisel vardır. Tomurcuklar terminal durumludur.

Yapraklar ters yumurta biçiminde; loplar sığ, 7-10 civarında yaprak damarı bulunur. Damarlar birbirine paralel, her iki yüzüde çıplaktır. Alt yüzünde basit ya da yıldız tüyler bulunur. Yaprak saplıdır.

Meyve bir yılda olgunlaşır. Kadeh pulları birbiri üzerine sıkıca kapanmış, uçları serbesttir. Meyve sapı 2-7 cm uzunluğundadır. Bir sapta 3-4 tane meyve bulunur.

Dağılımı

Dünya'da Bulgaristan, Romanya, Gürcistan ve Rusya'da yayılış gösterir. Türkiye'de Marmara bölgesinde Yıldız Dağları'nda ve Batı Karadeniz'de bulunur.

Anadolu Palamut Meşesi (Quercus ithaburensis subsp. macrolepis)


Anadolu Palamut Meşesi (Quercus ithaburensis subsp. macrolepis)

Anadolu palamut meşesi (Quercus ithaburensis subsp. macrolepis), kayıngiller (Fagaceae) familyasından doğal olarak Anadolu'da yetişen meşe alt türü.

Morfolojik özellikleri

Palamut meşesinin meyveleri 3 cm kadar uzunlukta silindir şekilli, açık kahverenkli ve buruk lezzetlidir. Palut, pelit, palıt gibi isimlerle de bilinir. Esas olarak palamut, pelit ve kadeh (kupula) olmak üzere iki kısımdan meydana gelir. İki kısma birden palamut adı verilir. Pelit, silindirik şekilli, takriben 2 cm uzunluğunda, ucu basık ve beyaz tüylüdür. Kadeh ise 2-6 cm çapında olup, üst kısmı tırnak denilen üzeri tüylü, uzun, kalın ve kıvrık veya yatık çıkıntılarla örtülüdür.

Genel özellikleri

Palamut meşesinin meyveleri iki senede bir olgunlaşır. Olgunlaşma Eylül ve Kasım aylarında sona erer. Fakat olgunlaşma fazlalaştıkça kadeh ve tırnaktaki tanen miktarı azalacağından, palamutlar tam olgunlaşmadan Ağustos-Eylül ayları arasında toplanır. Palamut meşesi 5-10 yaşından itibaren meyve vermeye başlar. En çok ürün 25-30 yaşlarında alınır. Bir ağaçta ortalama olarak 25-50 kg ürün alınmakla beraber, yetişme ortamına göre bu miktar değişebilir. Kurutma ile palamut, ağırlığının % 40'ını kaybeder. Pelit, meyvenin ağırlığının % 30'unu, tırnak ise % 25'ini teşkil eder.

Kullanımı

Taze veya kavrulmuş meşe palamutları ishal durdurucu olarak kullanılır. Ayrıca hayvan yemi olarak da yer yer kullanılır. Kabuğu soyulduktan sonra kavrulmuş olan palamut, toz edilerek kahvesi yapılabilir. Tadlandırılarak midevî ve ishal durdurucu olarak istifade edilir. Boya ve deri sanayiinde de kullanılır.

Sekoya (Sequoia Sempervirens)


Sekoya (Sequoia Sempervirens)


Tanım

Sekoya (Sequoia sempervirens), servigiller (Cupressaceae) familyasının Sequoia cinsinden tek bir türle temsil edilen (monotipik) 120 m boy, 7 m çap yapabilen anavatanı Kuzey Amerika olan büyük bir ağaç türü.

Sekoya gibi yüksekliği 100 metreyi bulan dev ağaçlarda su tepelere kadar kohezyon kuvvetiyle yükselir.

Bir ağaç kendi besinini doğrudan doğruya toprak ve havadan güneş ışığı vasıtasıyla üretir. Bu, hiçbir canlı hayvan vücudunun yapamadığı son derece karmaşık bir hadisedir. Yapraklardaki klorofil denilen yeşil madde sayesinde, havanın karbondioksitinden, güneş ışığı altında fotosentez denilen olay sonucunda kendisi ve diğer canlılara faydalı besinleri meydana getirir.


Her yaprak, kendini dışarıya karşı koruyacak çok etkili bir tabaka ile sıkı sıkıya örtülüdür. Hava, yaprakların altındaki çok küçük deliklerden girebilir. Suyun buharlaşması da, yine bu deliklerden (por) sağlanır. Yaprak ihtiyaca göre bu delikleri açar veya kapatır. Ağaç kabuğu çok etkili bir su geçirmeyici zırhtır. Bir ağaç, başından ayaklarına kadar, su buğusunun dışarı sızmasına karşı sırlanmıştır.

Ağaçlar günlük hayatın her kısmında son derece çeşitli ve o derece yaygın olarak kullanılır. Kağıt yapımından mobilya yapımına, meyvelerinin besin olarak kullanımından süs ağaçlarına kadar, sayısız denebilecek kullanılış yeri vardır. Büyük ağaç toplulukları olan ormanlar ise, bir memleketin iklimini, hatta ekonomisini etkileyecek kadar önemlidir.

Eski jeolojik devirlerde yaşamış, bugün nesli tükenmiş dev ağaçlara dünyanın bazı bölgelerinde nadiren rastlanabilmektedir.

Ağaçların boyları ve yükseklikleri bir hayli değişiklik gösterir. Boyları üç metreden yüz on metreye kadar; yaşları otuz-kırk yıldan beş bin yıla kadar olan ağaçlara rastlanmaktadır. Dünyanın en yaşlı ve yüksek ağaçlarından olan ve ABD'de Sierra Nevada Dağlarında bulunan sekoyalar (Sequoia) yüz on metre yüksekliğe ve 6-9 m çapa erişebilir. Bunların yaşları da dört bin yılı bulmaktadır.
Dağılış :

Anavatanı Kuzey Amerika olan büyük bir ağaç türü.

Doğal yayılış alanında 140 m'ye kadar büyür; gövde dibi çok geniş olup uca doğru daralır. Kabuk kırmızımsı kahverengi veya tarçın renginde, 15-25 cm kalınlığındadır, tacı ise dardır. Genç ağaçlarda dallar incedir, sonradan kalınlaşır ve gövdeye çevrel olarak dizilmiştir.

Yapraklar sürgünlere sarmal olarak dizilmiştir ve iki şekildedir; yan dallar üzerindeki yapraklar 1-2,5 cm uzunluğunda iki sıralı dizilmişlerdir, alt yüzlerinde iki stoma bandı yer alır. Ana sürgünlerin üzerinde yer alan yaprakların ise uzunluğu 1,5-2,5 cm olup uçları sivridir.

Erkek kozalaklar ovoid 1,5-2 mm olup sarı-yeşildir. Tohum kozalakları çok küçük, olgunlaşınca koyu kırmızımsı kahverengi, eliptik-yumurta veya yumurta şeklinde 2-3,5 x 1,2-1,5 cm'dir. Bir yılda olgunlaşan tohumlar açık kahverengi eliptik-dikdörgen şeklinde 1,5 mm uzunluğundadır. Tohum kanadı 1 mm genişliğindedir.

Ekinezya (Koni Çiçeği)


Ekinezya (Koni Çiçeği)
Dünyadaki her şeyin bir sebebi vardır.Her bitki bir hastalığı tedavi etmek için büyür.Ve her insan bir görevle yaratılmıştır. Bu, kızılderilinin varlık teorisidir.
 
Yaslı Güvercin,Salish Kabilesi
Ekinezya (Koni Çiçeği)

Ekinezya'nın sadece soğuk algınlığı ve grip gibi hastalıklara iyi geldiği biliniyor ancak bunun yanı sıra birçok hastalığa da iyi gelen mucizevi bir bitki. "Ekinezya mucizesi Vücudun hastalıklara karşı korunması için savunma sisteminin sağlıklı ve güçlü olması en öncelikli gereksinim. Bu gereksinime hizmet amacıyla, her toplum kendi gelenekleri doğrultusunda bitkilerden yararlanmış. Bu amaçla kullanılan bitkiler arasında ekinazya (Echinacea), son yıllarda adına en sık rastlanan bitki olarak karşımıza çıkıyor. Anavatanı Kuzeydoğu Amerika olan ekinazya bitkisinin tıp alanındaki kullanımı hakkında bilinenler, özellikle Cheyenne ve Sioux'lar gibi Kızılderili kabilelerinin bu bitkiyi yaraların iyileştirilmesinden, ateşli hastalıklara kadar geniş bir alanda yaygın olarak kullanmasına dayanıyor. Kullanımı bu kadar eskiye dayanmasına karşın, ekinezya son yıllarda yaşlı bilgelerin gizemli ilaç sandıklarından çıkarak doğal ürün raflarındaki, hatta eczanelerdeki yerini almış durumda. Yüzlerce yıl tedavide kullanıldıktan sonra 19. yüzyılda modern ilaçların gölgesinde gündemden düşen ancak 100 yıl sonra yeniden ve güçlü bir biçimde doğan ekinezya üzerine yapılan bilimsel çalışmaların yoğunluğu, bitkinin günümüzde bir Rönesans yaşadığını gösteriyor. Ekinezya üzerine ilk modern bilimsel çalışmalar geçen yüzyılın 2.yarısında başlatılmış. Alman hekim Meyer'in, ekinazya ekstresi ile hazırladığı özel bir preparatın romatizma, nevralji, özellikle başın önkısmını etkileyen baş ağrıları, dispepsi, tümörler, açık yaralar ve vertigo gibi hastalıkların tedavisinin yanı sıra bitki zehirlenmeleri ve yılan sokmalarının tedavisinde de kullanıldığı biliniyor (Lloyd1904). Bu yıllarda Lloyd Brothers Inc. tarafından daha büyük çapta üretilen ekinazya tentürü, 1916 da Amerikan Ulusal Formüler isindeki yerini almış ve böylece bitkinin tıp alanındaki kullanımı yasallık kazanmış. Son 30 yılda özellikle Alman araştırmacılar tarafından ekinazya bitkisive etkileri üzerine yapılan klinik çalışmalar neticesinde ekinezya bugün şifalı (tıbbi) bitkiler arasında ön planda. Yapılan bu çalışmalarla bitkinin sağlıklı doku ile hastalığa neden olan mikroorganizmalar arasındaki doğal bariyeri yok eden enzimin oluşumunu engellediği, akyuvarların üretimini ve aktivitesini artırdığı kanıtlanmış, ayrıca nezle ve grip gibi bulaşıcı enfeksiyonlara karşı bünyenin savunmasını sağlayan "interferon" isimli maddenin üretimini artırmak yolu ile bağışıklık sistemini uyardığı anlaşılmış. Bu veriler ışığında, günümüzde ekinazyaya ilgi oldukça yoğun. Son bulgular: Ekinazyanın tedavi alanındaki etkileri ile ilgili sonveriler, bitkinin alerjik reaksiyonların oluşmasını da önlediğini ortaya koyuyor."

Gelincik Çiçeği (Papaver rhoeas)

Gelincik Çiçeği (Papaver rhoeas)
 Gelincik (Papaver rhoeas), gelincikgiller (Papaveraceae) familyasından Dünya'da çok geniş bir yayılma alanına sahip bir yıllık bir bitki türü.

Morfolojik özellikleri
 
25-60 cm arasında değişen yüksekliklere ulaşabilir. Yaprakları mavimsi yeşildir. Dip yapraklar uzun saplı, gövde yaprakları sapsız ve gövdeye bitişiktir.

Çiçeklerin genel rengi koyu kırmızıdır. Ancak beyaza kadar giden sarı, turuncu gibi değişik renkleri vardır.

Gelincik Temmuz ile Ağustos aylarında sabah saat beş buçuk ile on saatleri arasında tohum tozlarını (polen) yayar. Aynı saatlerde arılar ve diğer böcekler çiçeklere gelerek bu tozlara bulanırlar. Böylece, böceklerin beslenme saatleri ile bitkilerin tohum tozlarını yayma saatleri aynı zaman dilimine rastlamaktadır.

Kültürümüzde Kullanımı


Gelincik hafif bir yatıştırıcıdır. Özellikle taç yapraklarında rhoeadic ve papaveric asitler vardır. Tüm parçalar "rhoeadine" alkoloidi içerir.

Gelincik çiçeğinin yeşil aksamından, tohumlarından, ve kırmızı taç yapraklarından, petallerinden yararlanılır. Taç yapraklarından geleneksel olarak gelincik şerbeti yapılır. Bozcaada gelincik ve gelincikten elde edilen gelincik şerbeti ile ünlüdür.

Gelincik Şerbeti


Gelincik çiçeğinin kırmızı petallerinden yapılan geleneksel bir içecek. Özellikle İstanbul ve Marmara / Ege Bölgeleri'nde çok eski dönemlerden beri yapılan ve sevilerek içilen serinletici ve çeşitli faydaları olduğu ileri sürülen bir içecektir. Üretim süreci zor ve gelincik hasat dönemi çok kısa olduğu için ender bulunur, dolayısıyla değerlidir. Üretimi: Kırmızı gelincik petalleri (taçyaprakları) toplandıktan sonra, kapsüle yakın kısmındaki siyah kısımlar ayıklanır. Bir parça limon ve bol su ilavesiyle kavanozlarda, güneş görecek yerlerde bir hafta kadar bekletilir. Petallerin kırmızı rengi suya çıktıktan sonra, yapraklar süzülerek atılır. Bol şeker ve limon ile karıştırılır. Çok az miktar limontuzu da dilenirse eklenebilir. Elde edilen sıvı yoğun olduğundan su ve bol buz eklenerek içime hazırlanır. Son yıllarda Bozcaada'da üretimi yapılmaktadır.


Kültürde Yeri

Gelincik ismi geleneksel Türk gelinliklerinin kırmızı olmasından gelir. Kırmızı gelincikler küçük bir gelin olarak görülürler. Bir bölgede çok asker ölürse o bölgede gelincik çiçeğinin biteceğine inanılır. Gelincikler I. Dünya Savaşının da en önemli sembollerindendir.

Japonlar, gelincik için şöyle der; ’Gelincik insan ömrü gibidir. Dünü vardır. Yaşamıştır. Bugünü vardır. Yaşıyordur. Ama yarını belli değildir’.
 

Sarıçam (Pinus sylvestris)

Sarıçam (Pinus sylvestris)

Sarıçam (Pinus sylvestris), çamgiller  (Pinaceae) familyasından Avrupa'nın hemen her yerinde, Kafkaslar, Sibirya ve Kuzey Asya'da yayılış gösteren çam türü.

Ekolojik özellikleri

Uygun yerlerde hızlı gelişir. Soğuk iklim ve rüzgarına karşı dayanıklı, bol güneş ister. Kumlu ve killi topraklarda gelişebilir. Nisbi nemi çok düşük olan iklimlerde ve kuru topraklarda gelişemez. Kazık kökleri sayesinde fırtınalara dayanıklıdır.

Yaprak Özellikleri

Yaprak Boyları 3-8 cm arasında değişen iğne yapraklarmavi yeşil renktedir. Uçları batıcı, kenarları ince dişlidir. Dikkat çekecek kadar kıvrıktır.

Yayılışı 

Türkiye'de Batı ve Doğu karadeniz'de güneye bakan yamaçlarda, Doğu Anadolu'da Sarıkamış'da, Güney Marmara ve güneydeki sınırını Kayseri Pınarbaşı'da yapar.



Özellikleri

Adını, levhalar halinde ayrılan gövde kabuğunun tilki sarısı renginden alır. Narin gövdeli, sivri tepeli ve ince dallı bir ağaçtır. Yetişkin bireylerinin boyu 40 metreyi aşar. İğne yaprakları  ikili, mavi-yeşil, kıvrık, sık dizilmiş, genellikle 4-5 cm uzunlukta, uçları sivri, genellikle 2-3 yıl, nadir olarak da 4-5 yıl ömrü vardır. Kozalakları  mat gri-kahverengi, konik, kısa veya uzun saplı uçları aşağıya doğru yönelmiş, tek veya 2-3'ü bir arada, 3-7 cm uzunluk ve 2-4 cm genişliktedir. Tohumları gri veya siyahımsı yumurta biçimindedir.